Merhaba Blog Hayatı ve Herkes

Şimdiden sevdim burayı. Çocukluğumdan beri konuşmaktan çok yazmayı sevmişimdir burası tam bana göre... O zaman başlasın blog maceramız. Pekala öncelikle ben kimim? 29 sene önce bir Eylül ayında dünyanın incisi Ege’de bir kasabada doğdum. Doğumundan sonra babam kendi elleri ile minik dağların dibine bir ev yaptı. Önceleri iki katlı şeker mi şeker 2 oda 1 salon güzel evimize ben 4 yaşındayken diğer iki kardeşimle birlikte taşındık. Kardeşlerimle aramızda birer yaş var ve ikiside erkek 🙈 belkide bu yüzdendir ki ben hep erkek oyunları oynayarak büyümüş bir kız çocuğuyum. Mesela en sevdiğimiz oyunlar tarla kenarındaki makiliklerde (Ege’nin doğal bitki örtüsü) saklambaç oynamak ve incir ağacında maymunculuk oynamak ve asma dallarına tırmanmaktı. Hayatımın en güzel bebeği babamın arkadaşı tarafından Almanya’dan ben çok küçükken getirildi ve ben onu hep vitrinde sakladım sadece komşuya giderken sırf hava olsun diye yanımda götürürdüm 😁 bu arada o bebek hala duruyor, bir kızım olursa ona vereceğim demiştim. Üç çocuk peşpeşe olunca bol oyuncaklı bir çocukluk geçirdiğimi az çok tahmin etmişsinizdir. Neredeyse 4 un çuvalı oyuncağımız vardı ve annem Seda Sayan’ın sabah programını yada “Sabah Şekerleri” programını izlerken bizde tüm oyuncuları yere döker oyun oynardık. Hayatta en sevdiğim oyuncağım babamın bana istanbuldan getirdiği Sindy bebekti, bacakları kırılıyordu hani hatırlayanlar var mı 😃 hayvanlarla iç içe Harika bir çocukluk geçirdim. Sümüklü böcekleri toplayıp omlarla konuşurdum ve gerçekten kafalarını çıkartıp antenlerini sallarlardı. Tabiki oyuncakları dışarı götürmezdik, dışarıda başka oyuncaklarımız vardı. 5 taş, taso (ki değerliydi herkeste yoktu) gazoz kapağı ( evimize 20 dakika yürüme mesafesinde bir coco cola bayii vardı oradan rahatlıkla çuval çuval getirirdik ) tabiki bunların hepsi ben büyüyüp erkek değil de kız çocuğu olduğumda değişmeye başlamıştı. Eskiden erkeklerle en büyük alakam “ben kaleye geçmem abi bana ne Gökhan geçsin”ken “aaa bak Gökhan geliyor” muhabbetine dönünce olay tüm çocukluk oyunlarını bir kenara bırakıp başka oyunlar oynamaya başladım. En sevdiğim şey hatıra defterlerine şiirler yazmaktı, sanki aşkı çok biliyor gibi. Kasabın kütüphanesine kayıdımı yaptırıp her salı ve perşembe okul çıkışı kütüphaneye gitmeye başladım. İlk bitirdiğim büyük romanı Stephan King’den Mahşer isimli kitaptı. Güzel bir çocukluğun ardından ergenlik ve yetişkinliğe adım atarken ilk üniversite yolu Erzurum Atatürk üniversitesi yolu görünmüştü. Tam bizim evden çıkıp Erzurum otogara gitmek 24 saat sürüyordu. Hayatımda gittiğim en uzak yerdi diyebilirim 😃 sonrasında asla gitmem dediğim (deprem korkun yüzünden birde ben küçükken babam söz vermişti İstanbul’a seninle gideceğiz diye ama birlikte hiç gidemedik) İstanbul’a gittim Okan üniversitesinde güzel bir eğitim hayatı başladı. Erzurum gibi bir yerde İstanbul gibi bir yere gitmek insana bir garip burukluk katıyor orası ayrı... İstanbul’da çeşitli derneklerde gönüllü çalıştım, bunların arasında Engelliler için çalışmalardan tutun da Maltepe’yi ağaçlandırmaya kadar bir çok proje ve iş bulunuyor. İstanbul Maltepe JCI’da ( Genç girişimciler derneği ) düzenli olarak projelerde yer aldım ve hemen hemen her eğetimine katıldım. Bir anket şirketinde kendimi geliştirmek için çalışmaya başladım ve insanların ne kadar zor şartlar altında yaşadıklarını bizzat kapı kapı gezerken girdiğim her evde gördüm. Katıldığım ve bana en şey katan bir kaç projeden bahsetmek istiyorum. Koç üniversitesi Avrupa birliği göç projesi. Bu projede Koç üniversitesinde bir profesörden Avrupa ve göç konuları ile ilgili eğitim aldım sonrasında aldığım eğitim doğrultusunda bana verilen tüm evleri kapı kapı gezerek Notlar tuttum. Şişli belediyesinin yaptırdığı işsizlik projesine katıldım. Her çaldığım kapıda kaç kişi yaşandığını ve evde işsiz biri olup olmadığını sordum, kapıyı açan 18 yaş üstü Kadınların kendilerini işsiz olarak görmediklerini gözlemledim bu da Türkiye’de biz kadınların kendimizi ne kadar öteleşrisiğimizin bir kanıtıydı resmen. Bunlar gibi bir çok bana yaşanmışlık katan projede yer aldım. Fındıkzede’de ikamet ettim sonrasında Mecidiyeköy’e taşındım. En büyük hayalim bir gün uçmaktı. En büyük duam gökyüzünde özgür olmadan ölmemekti. Hali hazırda uçuş öğrencisiyken bir maceraya adım atmak istedim ve üniversite öğrencisiyken elimin tersiyle ittiğim Amerika’da öğrencilik durumumu küçük bir kaçamak olarak görüp İngiltere’ye gelmekle telafi etmeyi düşündüm. İngiltere’de 6 aylık öğrencilik durumum ailemin de bir parçasının burada olması dolayısıylaLondra’da bir süre yaşamaya karar verdim. Zaten havasına ve hayatına alışık olduğum Londra’yı evim olarak benimsedim ve yaklaşık 5 yıldır burada resmen ikamet etmekteyim. Hayatımda sadece iki defa evcil hayvanım oldu. Birisi Erzurum’da bana hediye edilen süs balığı Mahmut ( bu isim KYK yurt arkadaşlarım tarafından konuldu ve bardakta yaşıyordu ) ki Mahmut’un hazin sonu hepimizi üzmüş ve 2. Kız yurdunun arkasına r mezar yapıp güzel bir seremoniyle gömmüştük. Mahmut hava alsın diye bir arkadaşım onu camın önüne koymuş ve Mahmut’un suyu donmuştu çok ağlamıştım. İkinciside Oscar isminde bir Ankara kedisi. 2013 yılbaşında bir arkadaşım vasıtasıyla onu evlad edindim ( satın almadım, sarın Almaya karşıyım ) bembeyaz tüyleri yemyeşil gözleriyle hemen sevdim bu 6 aylık oğlanı. Hala babamla birlikte ikamet etmekte. Her zaman tarihe derin bir merak duymuşumdur. Yakın tarih konusunda neredeyse uzmanım diyebilirim. Orta okul be Lise Çağlarımda tarih hocasına asla konu anlattırmazdım, ben anlatırdım genelde. Ayrıca siyasetle de uğraştım okuduğum bölüm dolayısıyla. 8 yaşında çalışmaya merak sarmıştım ve babam izin vermemişti ağlaya ağlaya kabul ettirmiştim ve bir kuaförde çıraklık yapamaya başlamıştım. Haftalık çok ama çok bir para veriyorlardı meğerse o parayı babam o kadına verirmiş bana versin hevesim kırılmasın diye 😁 o zamandan beri meraklıyımdır. Öyle güzellik tüyolarına. Bende Londra’ya gelince dedim ki fırsat bu fırsat sen bi öğren şu işi. Girişim bir kuaföre o yaşta çıraklık yapmak çok zor birşeymiş gerçekten ama buradaki çıraklık Türkiye’deki gibi değil. Öyle böyle derken öğrendim mesleği ve işin ustalarından seminerler, eğitimler aldım. Saç olurda makyaj olmaz mıydı tabiki ona da el attım. Her ne kadar kendimi çok gösteremesem de müşterinin yüzünü Tuval gibi kullanırım 👌🏻 tüm bunlar olurken birden alerji hastası oldum ve yaklaşık 2 aydır kendime gelmeye çalışıyorum. Bu süreçte 1 Temmuz 2017’de instagramdan bir instablog açtım. Nasıl keyifli bir yer anlatamam gelmek istersen @makeupdeen yazman yeterli. Şimdilik anlatacaklarım bu kadar ama zamanla aklıma gelirse yazarım. Burayı günlük gibi kullanmayı düşünüyorum. Sadece makyaj ve ürün yorumları değil aynı zamanda kitap tavsiyelerimde olsun, motivasyonda olsun herşeyden biraz bizden bizim içimizden bir yer olsun istiyorum. Eğer sende benimle anı paylaşmak istersen bu bloğu takip edebilirsin. Şimdilik hoşçakalın.

Yorumlar

Yorum Gönder

Popüler Yayınlar